*Bedava davetiyemle "İst. fashion days"e gittim. Bakim tasarımcılar benim kadar başarılı mı diye. O ne beea? Sokakta asla göremiyeceğiniz 2eli 2ayağı olanların giyemiyeceği uçuk kaçık star wars kıyafetler, makyajlar,saçlar. Geleceğin kadınıymış güya pehhh valla gelecekte erkek olasım geldi. Modanıza tükiriyim ugg'ly zihniyet..
*Ortaköy'e gittim, ordan Bebek'e. Oldum olası köprünün altından geçerken dilek tutmak gibi bi saykoluğum vardır. Tam köprüye gelirken seramoniye hazırlanıyodum ki arkadaşın çenesi düşmesin mi? "Sus sussss! ayyy gördün mü kaçtı güzelim köprü!" "Nee?" Fırçayı kaydım tabi! "Dön çabuk geri!" Gönlüm olsun die o mesafede 4tur attı. Kesin benle bidaha görüşmeme kararı almıştır da, mekanların bodyguardları da mal mal bakıyodu.
Peki sonuç? yaklaştım. 1gün sonra karşılaştım şaşırdım mala bağladım. Az geçtik galiba:p
Soğuktan mı kıştan mı bomboştu şehr-i İstanbul. İstanbul seni yalnız kaldığında çok seviyorum biliyon mu. (1 hafta evel Rumeli kavağına gittim sonuç; sükut-u hayal)
*Taksim'de Küba vizesi aldığım binada filmlerde görüp bayıldığım, Beyoğlunda apartmanlarda kalırız malırız die binmeye tırsıp hep merdivenden çıktığım eski asansörlerden vardı; hani böyle süslü kafesli olur merdivenler etrafında dolanır. Dedim Fear factor! korkunu yen! Bi aşağı bi yukarı 7yaşıma dönmüşken bi apartman sakinine yakalandım 28 yaşında cık cık cık bakışlarına maruz kalıp eğdim başımı önüme indim oyuncağımdan aşağıya...
*Taksim'den Galata'ya yürüdük deli bir yağmurda. Köşe başlarında şemsiyeciler türemişti. Şeffaf ama renkli bıcırbıcır naylon şemsiyeler var ya hani İstiklal'i rengarenk bonbon şekeri gibi kaplamıştı. Almamız lazımdı ıslanıyoduk ama hangi renk alacağıma karar veremiyodum bi türlü. mor? pembe? mavi? o mu güzel bu mu? off karar veremedim epey bi ıslandıktan sora 2tane aldım =)) Yürürken yol üstünde ne bulduysam aldım pis boğazıma. Kestane, mısır, Beyoğlu çikolatası, elimde kahvem nam nam çöplük gibi midemle çocuklar gibi şendim... Finalde sonunda Galata Kulesi'ne çıktım heyecanla ve freedooomm :) Zafer yorgunluğuyla arabaya dönerken tramvaya bindim güya ıslanmıyım die, sarkınca tramvaydan ıslandım haliyle...
*Vakti zamanında züğürt öğrenciyken Galata'da teraslı, kocaman manzaralı çatı katı evlerden tutmak hayalimdi. Artık banka cüzdanı olan, ev alabilme potansiyeli olan bi bünye olarak yan göz kesiyodum ki o evleri arkadaşım "ayy çok banal bütün tv dizilerinde bu evlerde oturuyolar artık" demez mi.. (Neyiiihhh sensin o banaaal densiz! ben taa nezmn düşünmüştüm bu fikri biliyon mu sen!) uyuz oldum! benim fikrimdi o! yani almamamın okadar pahalı olmasıyla ilgisi yok, moda olanı sevmiyom ben ondan hıh! (nihiihi param olsun alcem seni hulen ;))
*ve keşke çocuk kalsaydım da bu sergiyi anlamsız bulsaydım dediğim bi sergi gelmiş mübarek sevgililer günü haftasında. "14şubat" sevgilimin olup olmamasıyla alakasız olarak, oldum olası direk kıl olduğum bi kavram olmasına rağmen bu sergi ilginç geldi. İstinye Park'ta adı "Aşktan Geriye Kalanlar" (Museum of broken relationsships) 2eski Hırvat sevgili kurmuş. 15 şehirden sora ist'dalar. Ayrılan sevgililer sevgilisinden geriye kalan eşyaları bağışlıyo sergiye. Neler mi var? gelinlik, şampuan, kelepçe:) Peki Türkiye'den neler verilmiş? kırık kapı camı, maç bileti, burun spreyi, cep telefonu.. Ben olsam ne verirdim die düşündüm bian; ayrıldığım sevgililerimin bana verdiği herşeyi iade etmeyi mübah saydığım için (onları acıttığımı mı sanıyom,yoksa beni acıtmasın die mi veriyom bilemedim) elle tutulur bişe kalmadı ki bende kalp kırıklıklarından başka hüngürt :p Bi tek sonuncunun (duyan da 30tane sanır) verdiği araba ruhsatı kılıfı kalmış bende.. Yanlış anlaşılmasın sadece "ruhsatın kılıfı" onu da sigorta şirketi eşantiyon vermiş. Araba ve ruhsatı bizzat bana aittir :))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder